kitaplar.. Nietzsche Ağladığında - Kürk Mantolu Madonna..



Bloğumu çok ihmal ettiğimin bilincinde olarak geri döndüm demek ne kadar yanlışsa ben hep buradayım demekte çok doğru değil..Doğru olan şeyse tüm yazıların bana ait olduğu ve bir gün geriye dönüş yaparak -bunu ben mi yazmışım yada o anda demek böyle hissetmişim demekle hislerimi hatırlamış olmam evet sadece bu yeterli bana..oscar ödülü almış kadar olacağım sanıyorum.

Ve kendimde keşfettiğim bir şey daha var; yazma ihtiyacımı en çok geceleri hissediyor oluşum..iç dünyama döndüğümde konuşarak değilde yazarak çok daha net ve iyi anlatabildiğim..böyle düşününcede aklıma her nedense Türkan Şoray geliyor konuşamayan ama rollerini ve bakışlarını konuşturan kadın :)

Şimdi  söz verdiğim kitaplar ile ilgili düşüncelerime gelecek olursak;

Az önce Nietzsche Ağladığında kitabını bitirdiğim için önce onunla başlayalım
sonra Kürk Mantolu Madonna'yı anlatalım dilimiz döndüğünce..


Nietzsche Ağladığında..

Yazarı'nın (İrvin D.Yalom) google baktığımda bir çok kişinin nietzsche olduğunu zannetmesi sesli gülmeme sebep olsada aslında Rus kökenli, yahudi asıllı abd vatandaşı olması bilmeyenleri şaşırtsın biraz..bilenler zaten okumuşlardır doğal olarak yorumumu merak ediyorlardır. Yazarla ilgili bir kaç tespitime gelince bence bu kitabı yazarken karakterleri birleştirmesindeki kurgu harikasının içinde birazda kendinde olan gerçekliğide aktarmış olması psiko analiz ile ilgili bilgileri çok zeki ve bir o kadar akıcı bir üslupla harmanlamasının nedeni ise; psiko-terapi alanında dahice tespitlerin onu üne kavuşturmuş olmasına bağlıyorum..

Kitap bir çok kimseye ağır gelebilir günümüzde okuma kültürü olmayan bir toplumun yeni nesillerini düşünecek olursak hakaret etme gibi bir düşüncem olmadan kesin söyleyebilirimki basit cümleleri kurmaktan ve telefonla oynamaktan öte gitmeyen genç çağın beyin hazinesine ağır gelecektir..Orta yaş için ideal bir kitap olduğunu söylemeden geçemeyeceğim..

konu şu; Dr. Breuer ve eşi Viyanaya tatile giderler, bir gün karşısına aniden ve oldukça küstahça bir not düşer..bu notun üslubundan hoşlanmasada merakına yenik düşerek notun sahibiyle randevulaşır ve ortaya hiç beklenmedik bir durum çıkar. Notun sahibinin çok çekici ve oldukça güzel bir kadın olduğunu düşününce tabiiki tereddüt etmiş olsada Bruer bu güzel kızımızın cazibesine dayanamaz onun bir yakınının tedavi ricasını kırmaz.

Nietzsche adındaki filozofun bir hastalığı vardır ve 19. yüzyılda o ana kadar keşfedilmemiş üzerinde hiç durulmamış kimsenin aklına gelmemiş ve böyle bir hastalığın tanısı dahi söz edilmemiştir hastalığın adı: Ümitsizlik..

Breuer ve Nietzsche arasında geçen olaylar zinciri bu hastalıkla başlar..kitabın içinde felsefe psikoloji ve inançlar zinciriyle birleşmiş yarı gerçek ve yarı kurgu bir roman bulacaksınız..


Etkileneceğiniz bir çok söz ve o sözlerin düşünceleri sizi derin düşünmeye sevk edebilir o anlamda okurken bir çok yerde kendi kendime - böyle düşünebileceğim aklıma gelmezdi dediğim çok yer oldu 3 günde bitirdim 338 sayfa beni öyle çok meraklandırdıki soluksuz okurken bir yandanda hiç bitmesin istedim..Dr. Breuer ve Nietzsche arasında geçen diyaloglar beni adeta çarptı diyebilirim okurken karakterleri bir film gibi izlediğimi fark edince -demek o kadar etkileniyorum demekten kendimi alamadım. Kitapta bu iki ana karakterin ikisindende kendinizi bulacağınız bir çok diyalog sözleri çıkacaktır. Beni en çok etkileyen ve birden bire -işte burası işte bu bu bu !! dediğim bir nokta varki;

dr breuer ve nietzsche nin ortak bir özelliği ise her ikisininde tutkun oldukları kadınlar ve duygusal düşüncelerinde acı çekmeleri..

ümitsizlik duydukları bu durumu ilk çözen dr. breuer olur; dr. breuer hipnoz ve nietzsche nin yardımıyla takıntısından kurtularak hastası olan nietzsche'yi hipnozsuz ama kendi yaşadıklarını anlatırken onun hissettiklerini anlatmasını istemesiyle olay çözülür. hastasını tedavi eden bir doktorun aynı anda kendisini tedavi etmesi ise süper bir birleşim olmuş diyebilirim. tabi daha kapsamlı anlatmak isterdim ama o zamanda kitabın hiç bir anlamı ve büyüsü kalmayacak diye düşünüyorum..

yakaladığım noktaya gelince dr. breuer'in bertha'ya olan saplantısının altında yatan tek gerçek vardı -Onu Anlamlandırmış ve onu duyguyla sıfatlandırmış olmasından kaynaklanıyordu bu durumu çözdüğü andan itibaren ümitsizliğininde tedavisi olmuştu..Nietzsche Ağladığı esnada dr.un ona -gözyaşlarını konuştur onlar şuanda ne söylüyor demesi ve Nietzsche'ninde bir o kadar gözyaşlarına yüklediği anlamlı ifade kitabın lezzetine lezzet katmış işte şimdi oldu dememe sebeptir..

Allahın varlığı ile ilgili düşünceleri bana ters gelmiş olsada felsefe ve psikolojinin birleşimi olan bu kitabı belki bir kez daha okumalı ve kesinlikle okunmalı diye düşünüyorum notumsa 10/8




Kürk Mantolu Maddona'ya gelecek olursak;



Yazar: Sabahattin Ali

Konu ise; işsiz kalan karakterin bir arkadaşıyla yolda karşılaşıp ona iş bulmasıyla başlıyor.

Evet bir işi ve bir odası odasında da kendi halinde sessiz sakin içe dönük bir tercümanın yani baş karakter Raif beyin bir zamanlar Berline gidip Yahudi bir kıza yani madonna'ya aşık olması ve o aşkın nasıl bir aşk olduğunu anlatan muazzam bir eser..

Gerçekte Sabahattin Ali bu romanı arkadaşlarına okutunca kitabın fazla romantik olduğu ve çok fazla değer görmeyeceği yönündeymiş..Şimdi keşke hepsi hayatta olsaydıda top10 listesinde fırtınalar estirdiğini görselerdi diyorum..

Kitap öylesine sürükleyici öylesine akıcı ve yalın bir dille anlatılmışki içine girip elinizden bırakamıyorsunuz, bittiğinde ise yüzünüze vurmasa bile içinize derin bir hüzün, boğazınızda da bir düğüm öylece kalıyor. Bir müddet süzgeçten geçirmek gerekiyor ki; yorum yapabilesiniz.

Genelde 1900'lü yılların Türk yazarlarına baktığımda romanların çoğu başlangıç itibariyle harika sonu hiçde beklediğiniz gibi olmayan hayal kırıklığı uğratan bir dram..Bu nedenle çevremde ve sahaflarda o mavi kitabı gördüğümde elime dahi almak istemedim fakat sürekli -al oku çok güzel demeleri beni daha çok itti ve bende -nasılsa zamanı vardır demeye bıraktım. Bir kitabı herhangi bir zamanda elinize aldıysanız emin olun mutlaka bilmediğiniz bir anlamı vardır bence..Kader gibi, hayat gibi kitaplarında size bıraktığı bir kader olduğunu düşünmelisiniz..

Nihayetinde arşivlerinizde olması gereken başyapıtlardan biri, bende herkes gibi okumanızı çok isterim..Raif bey'in Maria Puder'a hissettiği aşkın öyle bir asaleti varki insanı hayrete düşüren cinsten..Fakat Maria'da en az Raif bey kadar gururlu ve hassas..Sizi çok etkileyecek kısımlar ve sözler bulabilirsiniz..Mesela;

-Kimi tutkular rehberimiz olur yaşam boyunca. Kollarıyla bizi sarar. Sorgulamadan peşlerinden gideriz ve hiç pişman olmayacağımızı biliriz.
-Zaten küçüklüğümden beri saadeti israf etmekten korkar, bir kısmını ilerisi için saklamak isterdim.
-Bu akşam anladım ki, bir insan diğer bir insana bazen hayata bağlandığından çok daha kuvvetli bağlarla sarılabilirmiş.
-Dünyada bana hiçbir şey, tabiatta melül (üzgün) bir insanın zorla gülmeye çalışması kadar acı gelmemiştir.
notum: 10/9
 
NOT: YORUMLARINIZI GÖREMİYORUM OTOMATİK DÜŞTÜĞÜ İÇİN BİLEN BLOGGER ARKADAŞLARIMIZ BANA YARDIMCI OLSUN, SEVGİLER..


Yorumlar

Popüler Yayınlar