kanuni ve hızır
Kânûnî bu hâli farkedince, parmağındaki o kıymetli yüzüğü çıkarıp; -Siz gâliba, bunu merak ettiniz, alıp daha yakından, bakıp inceleyiniz, dedi. O zât yüzüğü aldı. Evirip çevirdikten sonra, denize atıverdi. Yahyâ Efendi hâriç, kayıkta bulunanlar çok hayret ettiler. Biraz sonra o kişi inmeği arzu etti Bir müddet gittikten sonra, o zât inmek istediğini bildirince, Pâdişâh kayıkçıya; -Kıyıya yanaş,dedi. Kayık kıyıya yanaştı. O zât, ineceği sırada denizden bir avuç su alıp Sultana uzattı. Avucunda biraz önce denize attığı yüzük vardı. Yahyâ Efendi hâriç, kayıkta bulunan herkes, yine çok hayret ettiler. Kânûnî, elini uzatıp yüzüğü alınca, o zât birdenbire gözden kayboluverdi. Kânûnî, Yahyâ Efendiye dönüp; -Ağabey, ne oluyor, bu olanlar nedir ki? dedi. O da; -Efendim gördüğünüz, Hızır aleyhisselâm idi, dedi. Bunun üzerine Kânûnî; -O hâlde, bunu ne için, daha önce demediniz, bizi niye tanıştırmadınız?” deyince, Yahyâ Efendi; -O kendini, tanıttı hükümdârım, lâkin siz tanımakta, geç kaldınız hünkârım, buyurdu.
güzelmiş canım tabii anlayana ...
YanıtlaSilTeşekkürler canım kardeşim...
YanıtlaSilBir an uzaklara gittim