Mona Rosa'nın Hikayesi..
buyursunlar efenim, Mona Roza'nın Hikayesi..
"19 yaşındaydım. Heyecanlı bir genç. Şiirde yeni bir dönem başlamıştı. Ölçüsü olmayan vezinsiz, kafiyesiz şiirler yazılmaya başlanmıştı. Hece ölçüsü de bitmişti. Serbest şiir yazılıyordu. O dönemin bu serbest şairleri, eski dönemleri kötülüyordu.
Tabi isterdim ki öz edebiyatımız olan divan
edebiyatı ile yazılabilsin şiirler. Ama tek başıma ben aruzu getiremem
ya. Aruzu geçtim hecede gidiyordu artık. O dönem dedim ki hece ile bir
şiir yazayım. Bu serbestçi şairler divanla dalga geçiyordu. Gül bülbül,
gül bülbül başka bir şey yok diyorlardı.
O dönemde şiirlere yabancı isim verme
geleneği vardı. Birde bu serbestiler gül ile dalga geçince bende ‘’Monna
Rosa’’ koydum şiirin adını. Tek gül anlamında bir şey. Tamamıyla
kendimi denemek için yazdım şiiri. Akrostiş şiir yazma modası vardı
birde. Genç şairler çok hevesliydi akrostiş şiirler yazmaya. Ben de
gencim tabi, hem hece ölçüsüyle olsun hem de akrostiş olsun diye bir
şiirde ben kaleme aldım.
Okuldan bir arkadaşımın ismiyle yazdım. (Bir
an duraksadım orada. Aşk şiirlerinin en güzel örneklerinden biri olan
Monna Rosa’yı şiir yapısında bir şeyler denemek için bir arkadaşının
adıyla yazdığını söylemişti Karakoç. Yoksa bir aşkı gizlemek için mi
böyle söylüyordu ?)
Bir gün mülkiyede o zaman ikinci sınıftayım Ankara’nın meşhur bir kırı
var Söğütözü diye oraya gittik. Bir bahar günüydü 20 Nisan. Yazdığım
şiirden birkaç yakın arkadaşım haberdardı. O kır gezisinde oku diye
tutturdular. Tabi diğerleri de oku dinleyelim deyince ısrarlı oldular
okudum. Tabi beğendiler. Sonra döndük akşam. Öbür gün bizimle birlikte
kır gezisine katılan 3.sınıflardan bir arkadaş vardı yanıma geldi.
Kendisi mülkiye de Yeşilay başkanı idi. Ben de içkiye karşı diye severdim bu kişiyi.
Bu geldi ‘’Sezai o şiiri rica edebilir miyim’’ dedi. Verdim ben de. Aradan on ya da on beş gün geçmedi dönemin Hisar
Dergisi yöneticileri geldiler. Beni çağırttılar okuldan, oturduk
konuştuk. O arkadaş şiirimi bunlara ulaştırmış. Şiirimi çok
beğendiklerini söylediler, bir de ya acaba şurasını şöyle mi değiştirsek
böyle mi yapsak diye bana soruyorlardı. iir güzel de bunlar büyük
edebiyatçılar ya illa bir yanlış bulmaya çalışıyorlar.
Şiirin yayınlanması konusunda hiçbir şey konuşmadık ki ben şiirimin
yayınlanmasını asla istemiyordum. Ama 1952 Haziran’ında Hisar Dergisinde
şiiri yayınladılar. Bana yayınlanmasından bahsetmediler. Çok beğenildi
şiir. Sonra Hisar’a birkaç şiir daha verdim sonra da vermedim. Çünkü
fikirlerime uymayan bir dergiydi sadece edebiyat yapıyorlardı. Şiir
yayınlandı elden ele dağıldı.
Şiiri herkes çok beğendi. Ama kimse 30 sene
boyunca akrostiş olduğunu fark etmedi. Ben şiirimi kıta olarak yazdığım
için kimse anlamamıştı akrostişi.
Bir gün Hisar Dergisi kapanınca, Hisar
Dergisini anmak isteyenler bir araya gelmişti Ankara’da. O buluşmada
Hisar dergisinin sahibine bir arkadaşı benim şiirim üzerine konuşulurken
‘’o şiir akrostiş’’ demiş. Tabi Hisar’ın sahibi şaşırmış ‘’ya olur mu
öyle şey diye’’. Ta 30 yıl sonra tartışmaya başlamışlar. Hadi bakalım demişler şiire. Sonra incelemişler akrostişi fark etmişler tabi.
Sonra o dergi
sahibi bunu radyo da anlattı ‘’Şiir akrostiştir’’ diye. Tabi bu durum
benim kulağıma da çalındı. Ama sanmayın o adam şiiri inceleyip de
şiirimin akrostiş olduğunu anladı. Bu olaydan iki hafta önce bir yakın
arkadaşıma şiirin akrostiş olduğunu açıklamıştım. O da yakınına
paylaşmış. Öyle öyle derken çıktı durum ortaya. Yoksa bir 30 sene daha
beklerlerdi şiiri anlamak için.
Şiirin akrostiş olduğu çözüldü. Sonra da herkes bir rivayet uydurdu. Şiiri mülkiye de okumuşum da birisi intihar
etmiş. Ne şiiri mülkiye de okudum. Ne de birisi intihar etti. Şairinin
reddettiği şiir diyorlar.Hepsi uydurma. Birisi benim yüzümden intihar
etse ben yaşayabilir miyim? İşte böyle bir daha bu şiirle ilgili hiçbir
şey söylemeyeceğim ilk ve son…
" Ne Muazzez Akkaya’nın ismini andı Sezai Karakoç ne de bir aşktan bahsetti. Belki o zihinlerdeki hikâyelerin hepsini yıkıp geçti. Ne nedir bilinmez ama Sezai Karakoç’un dilinden ‘’Mona Rosa’’nın hikayesi işte böyle gerçeklerle gün ışığına çıkmış oldu..
Ve işte şiir..
Mona Roza, siyah güller, ak güller
Geyvenin gülleri ve beyaz yatak
Kanadı kırık kuş merhamet ister
Ah, senin yüzünden kana batacak
Mona Roza siyah güller, ak güller
Ulur aya karşı kirli çakallar
Ürkek ürkek bakar tavşanlar dağa
Mona Roza, bugün bende bir hal var
Yağmur iğri iğri düşer toprağa
Ulur aya karşı kirli çakallar
Açma pencereni perdeleri çek
Mona Roza seni görmemeliyim
Bir bakışın ölmem için yetecek
Anla Mona Roza, ben bir deliyim
Açma pencereni perdeleri çek...
Zeytin ağaçları söğüt gölgesi
Bende çıkar güneş aydınlığa
Bir nişan yüzüğü, bir kapı sesi
Seni hatırlatıyor her zaman bana
Zeytin ağaçları, söğüt gölgesi
Zambaklar en ıssız yerlerde açar
Ve vardır her vahşi çiçekte gurur
Bir mumun ardında bekleyen rüzgar
Işıksız ruhumu sallar da durur
Zambaklar en ıssız yerlerde açar
Ellerin, ellerin ve parmakların
Bir nar çiçeğini eziyor gibi
Ellerinden belli oluyor bir kadın
Denizin dibinde geziyor gibi
Ellerin, ellerin ve parmakların
Zaman ne de çabuk geçiyor Mona
Saat onikidir söndü lambalar
Uyu da turnalar girsin rüyana
Bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar
Zaman ne de çabuk geçiyor Mona
Akşamları gelir incir kuşları
Konar bahçenin incirlerine
Kiminin rengi ak, kimisi sarı
Ahh! beni vursalar bir kuş yerine
Akşamları gelir incir kuşları
Ki ben Mona Roza bulurum seni
İncir kuşlarının bakışlarında
Hayatla doldurur bu boş yelkeni
O masum bakışlar su kenarında
Ki ben Mona Roza bulurum seni
Kırgın kırgın bakma yüzüme Roza
Henüz dinlemedin benden türküler
Benim aşkım uymaz öyle her saza
En güzel şarkıyı bir kurşun söyler
Kırgın kırgın bakma yüzüme Roza
Artık inan bana muhacir kızı
Dinle ve kabul et itirafımı
Bir soğuk, bir garip, bir mavi sızı
Alev alev sardı her tarafımı
Artık inan bana muhacir kızı
Yağmurlardan sonra büyürmüş başak
Meyvalar sabırla olgunlaşırmış
Bir gün gözlerimin ta içine bak
Anlarsın ölüler niçin yaşarmış
Yağmurlardan sonra büyürmüş başak
Altın bilezikler o kokulu ten
Cevap versin bu kanlı kuş tüyüne
Bir tüy ki can verir bir gülümsesen
Bir tüy ki kapalı gece ve güne
Altın bilezikler o kokulu ten
Mona Roza siyah güller, ak güller
Geyve'nin gülleri ve beyaz yatak
Kanadı kırık kuş merhamet ister
Aaahhh! senin yüzünden kana batacak!
Mona Roza siyah güller, ak güller
Merhabalar.
YanıtlaSilSezai Karakoç'un dilinden anlattığınız Mona Rosa hikayesi ve akrostiş şiiri, çok güzel bir paylaşımdı. Emeğinize ve yüreğinize sağlıklar dilerim.
Selam ve dualarımla.
düşünsenize 30 yıl kimse anlayamamış kendisi söyledikten sonra fark edilen bu şiirin kahramanını saklaması yada sözle dile getirmeyişi ise oldukça ilginç..
Sildeğerli yorumunuz için teşekkür ederim Recep bey, saygılarımla..
Ya şairin "Kar" şiiri? En az Mona Roza kadar güzel değil midir?
YanıtlaSil
SilKAR ŞİİRİ
Şiire Yorum Yapın
Karın yağdığını görünce
Kar tutan toprağı anlayacaksın
Toprakta bir karış karı görünce
Kar içinde yanan karı anlayacaksın
Allah kar gibi gökten yağınca
Karlar sıcak sıcak saçlarına değince
Başını önüne eğince
Benim bu şiirimi anlayacaksın
Bu adam o adam gelip gider
Senin ellerinde rüyam gelip geçer
Her affın içinde bir intikam gelir gider
Bu şiirimi anlayınca beni anlayacaksın
Ben bu şiiri yazdım aşık çeşidi
Öyle kar yağdı ki elim üşüdü
Ruhum seni düşününce ışıdı
Her şeyi beni anlayınca anlayacaksın Yazar : SEZAİ KARAKOÇ
hemde çok güzel sevgili gülşah :)